7 Ocak 2018 Pazar

İNSAN GİBİ GÖRÜNEN CİNLER OLDUĞUNUZU BİLİYORUM!

İNSAN gibi görünen Cinler!

Hinduizmin iğrenç sözde kötülük tanrısını koluna dövme olarak yaptırmış; "Anlamını bilmiyorum, sadece kendi şeytani yönümü simgelediği için yaptırdım." diyerek de; Youtube'daki on binlerce izleyicisini aptal yerine koymaya yeltenebilmişti. Ona göre, izleyiciler bir öbek salaklardan oluşuyorlardı ve her söylenene inanma potansiyelleri vardı. Bu nedenle, iki göğsü arasındaki davut yıldızı dövmesini, sırtındaki içinde göz olan piramit dövmesini ve diğer kolundaki üçgen içine alınmış kedi gözlü "illuminati" dövmelerini; yine aynı umarsız ve ağzını yaya yaya konuşmasıyla, "Özel bir anlamları yok, varsa da ben bilmiyorum. Sadece hoşuma gittiği için yaptırdım." demekte bir sakınca görmemişti İlluminati'nin kenar mahalle dilberlerinden biri olan kız.
Youtube'da toplaşan yeni nesil gençliğin beyinlerine zehir gibi sızmayı amaçlayan; aynı toprağın mahsulleri olan tayfadandı bu garip simgeleri hemen her videolarında göstermeyi ritüel haline getirmiş olan o kız ve arkadaşları... Satanist, satılmış youtuberlardı onlar...
Bu, bütün youtuberların satanist oldukları anlamlarına gelmiyordu elbetteki... fakat, youtube, onlar tarafından işgal edilmişti!

İnsan gibi bir fiziksel görünüme sahip olmalarına karşın; aslında insan değillerdi.
Hayır, ironik bir biçimde değil.

GERÇEKTEN İNSAN DEĞİLLERDİ.

İslam dinine ve tüm Müslüman ülkelere gizli ve sinsice bir savaş başlatmış şeytanlardı onlar aslında!

Şeytanın hizmetkârı olan cinlerdi.

Tabii ki; kötüyü yok etmek için savaşan Müslüman cinler de vardı ve onlar da tıpkı insanlar gibi görünerek; insanların arasında, insan kılığında yaşıyorlardı...

Ama bu, insanlıktan saklı olan o gerçeği; bazı insanların; daha da doğrusu bazı insan görünümlülerin cin oldukları gerçeğini ve bu gerçeklikten habersiz olan, uyutulmuş; hipnozda bir insan kitlesi olduğu gerçeğini değiştirmiyordu!

Onlar, gizlice insanların evlerine girebiliyor; yapmayı planladıkları kötülükleri, insanların rüyalarını manipüle ederek insanlara gösterirken; sanki "gelecekten haber veren rüyalarmış gibi" insanlara yutturmaya çalışıyor ve sonra da bazı saf insanları, "olacak şeyleri önceden hisseden kişiler" oldukları yalanına inandırabiliyorlardı!

Cinlerin ve insanların, milyonlarca yıldır, iç içe ve insanlığın cinlerin sadece görünmeyen varlıklar olduklarına inandırılarak kandırıldığı bir dünyaydı burası...
Ta ki Arça gelip, onların oyunlarını bozana ve insanlığı uyandırma çalışmalarına başlayana dek...

Melek Kanatları


Ve Ellâbeera, ilk ayılanlardandı...

"Evet, insan gibi görünmenize rağmen, aslında insan kılığına girmiş cinler olduğunuzu biliyorum!" diye haykırdı gecenin lacivert karanlığındaki sokak lambalarının cılız ışıltısı ile aydınlattığı ıslak kaldırımlarda, evine doğru yürürlerken... Korkmuyordu... Çünkü, büyük İlahi Plan için Arça'yı dünyaya ve kendisine koruyucu olarak göndermiş ALLAH'ın, kendileriyle birlikte olduğunu biliyordu...
Arça, başkalarının göremediği dev kanatlarını, Ellâbeera'ya bir kalkan olacak biçimde açmıştı...
Şefkatli gözlerle, pencerelerinden ışıkların süzüldüğü apartmanlara doğru avazı çıktığı kadar bağıran Ellâbeera'yı incelerken hafifçe yukarı doğru kıvrıldı dudakları, yüzünde memnun bir ifadeyle; "Daha çok bağır, istediğin kadar bağır öğrendiğin gerçekleri Ellâbeera! Artık, hiç bir insan oğlu, hiç bir cin; hiç bir şeytan; sana hiç bir şey yapma kuvvetine sahip değil.
ALLAH
, yaptığın çabaları ve iyi niyetini görüyordu, sen kendini yalnız hissederken bile!
Ve doğrunun lehine yönelik mücadelelerini takdir ediyordu.
İşte tam da bu nedenle, beni gezegendeki kutsal görevi tamamlamam için Dünya'ya gönderirken; aynı zamanda seni korumam için de görevlendirdi..." dedi.

Ellâbeera, uysal bir çocuk gibi, başını hafifçe yukarı ve aşağı yönlerde sallıyordu Arça'ya katıldığını belli etmek için...
Arça, Kur'an -
KERİM'den o ayetlerle devam etti:

"ALLAH'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. ALLAH ise kâfirler hoşlanmasa da nurunu tamamlamaktan başka bir şey istemiyor."

Ellâbeera, heyecan ve coşkuyla fısıldadı Arça'ya doğru küçük bir adım atarak: "Bu bir savaş değil aslında, değil mi Arça? Çünkü savaşlarda, iki tarafın kuvvetlerinin eşit; ya da birbirlerine yakın olması lazım. Oysa, bizim durumumuzda tek bir GALİP, tek bir kuvvet sahibi var ve baştan belli bu garip mücadelemsi şeyin tek kazananı: ALLAH... zafer her zaman ALLAH'a aittir..."

.....

29 Aralık 2017 Cuma

YOUTUBE HESABIM ASKIYA ALINDI, HATTA SİLİNDİ! PEKİ ÜZÜLDÜM MÜ?

.....MANİU.....

Önceki gün, youtube kanalımda izlediğim bir video sonrası, önerilen videolar arasından başlığına inanamadığım için tıkladığım korkunç bir içeriğe rastladım!

Korkunç diyorum; çünkü, videonun sahibi kişi, Güney Kore'de yapılan iğrenç bir yeme adetini; izlenme sayıları artsın diye mi; eylemin aşırı vahşet içermesi nedeniyle ilgi çekeceğini düşündüğü için mi bilinmez; yaşları küçük çocukların çoğunlukta olduğu aboneleriyle paylaşıyordu!

Videoda, canlı balıkların sergilendiği bir pazara gidiyorlar ve video için, oradaki kadından bir ahtapotu canlı canlı yemesini istiyordu içerik sahibi.

Bir başkasının, en azından amigdalası hasar görmemiş kişilerin sevimli bulacağı ve yaşatmak isteyeceği türden minik bir ahtapotu seçti Koreli kadın önce...

Ardından video sahibi bir yandan, ahtapotu eline alan kadın bir yandan...

gülerek...

...!!

Zavallı küçük ahtapot, başına geleceklerden habersiz, hareket etmeye çalışıyordu onu tutan Koreli kadının ellerinde...

Derken, o iğrenç ve anlamsız, buz gibi kahkahaların eşliğinde,

kadın ahtapotun önce bir bacağını ısırarak kopardı!

Ahtapotun yaşadığı acıyı ve kâbusu tahmin bile edemez kimse...

Kadın umarsız cümleler eşliğinde; kıkırdamaya devam etti, ahtapotun işkence görüntüleri kayıt altına alınırken...

Yüzündeki aynı ruhsuz sırıtma ile, ahtapotun öteki bacağını da ısırarak kopardı ve yuttu...

Gülüşmeler...

Aynı umarsız cümleler...

O saçma ve iğrenç... o buz gibi kıkırdamalar...

Zavallı ahtapot, ne kadar acı çekiyordu kim bilir kadının ellerinden kurtulmaya çalışırken!

Ardından kadın, o robotik gülüşüyle ahtapotun karnını parmaklarıyla oyup; bağırsaklarını çıkardı ve suda yıkadı ahtapotun kalan gövdesini...

Ahtapotun başı, hala duruyordu bu esnada...

Yani bilinci açıktı...

O korkudan kocaman açılmış gözleri çaresizce yalvarırken...

Kadın, ahtapotun gözlerini gösterdi...

Zavallı ahtapot, yaşadığı kâbusun ne zaman biteceğini merak ediyor...

Yine o umarsız cümleler...

O soğuk gülüşmeler...

İnsanın kanını donduran nitelikteydi...

Sanki, çok normal bir şeymiş gibi; sanki ortada hiçbir vahşet; eziyet; ya da işkence yokmuş gibi; sanki kendileri olmaktan çıkmış ve başkalarının yönetimindeki kuklalar gibi garip tepkiler...

Beyinleri nasıl yıkanmışsa artık, belki de amigdalalarıyla olan duygusal iletişimden yoksun bırakılmışlardı!

İçimden dedim ki; "Bu gün o zavallı ahtapota bunu yapan; yarın bir insana da aynı soğukkanlılıkla aynı şeyleri yapabilir!"

Ve içimden başka şeyler de söyledim, burada zikredemeyeceğim küfürlerden oluşan...

Sanki bir yamyam videosu izliyordum!

Yamyamlığın normal ve eğlenceli kabul edildiği; duygularını rafa kaldırmış kişilerin baş rolünü paylaştığı bir video!

Derken, ahtapotun başı hâlâ gövdesindeyken; ahtapot, hâlâ hareket ederken... ahtapot oradakilerin duyamayacağı sessiz çığlıkları evrene haykırırken!..

Ahtapotun öteki bacağını ve diğer bacaklarını da kopardı dişleriyle koreli kadın.

Aynı soğuk kahkahalar...

Aynı soğuk gülüşmeler!..

En son kafasını ısırdı...

Ve kalan son bacak hâlâ hareket ederken, yemesi için video sahibine uzattı...

Video sahibi, iğrenerek yuttu bacağı...

Sanki yapması gerekiyormuş gibi...

Sanki başka bir yolu yokmuş gibi...

Sanki bunu yapması için birileri özellikle kendisini görevlendirmiş gibi...

Ne gerek vardı ki öyle bir videoya?

Öyle bir videodan izlenme elde etse ne olur; etmese ne olurdu?

Öyle bir videodan para kazansa ne olur; kazanmasa ne olurdu?

Oradaki ben olsaydım; paramın yettiği kadar ahtapotu alıp; denize bırakarak özgürlüklerine kavuşturmuş olmanın, hayat kurtarmanın videosunu çekerdim...

Siz hiç, bir hayatı kurtarmanın ne kadar güzel bir his olduğunu tecrübe ettiniz mi yaşamınızda daha önce?

Bir canlının hayatını sürdürebilmesi için, paranızdan; zamanınızdan; emeğinizden fedakarlıkta bulunarak yardım etmenin ne denli harika bir his olduğunu deneyimlediniz mi daha önce?

Ben yaşadım bu duyguları...

Defalarca...

Ve bildiğim için söylüyorum, bu dünyada; bundan daha güzel olan hiç bir duygu yok!

O iç huzurunun insana kattığı arınmışlık duygusu... o en saf duyguların en yoğun hali...

Bu gezegende, daha iyi hiçbir duygu yok!..

Youtube kanalımın neden silindiğine gelince...

İnsanların başka canlıların yaşam haklarını elinden alma gafletinden uzak durarak da gayet iyi ve güzel bir hayat sürebileceklerine dair ve insan biyolojisi ve fizyolojisinin et yemeye değil; tam aksine, herbivor yani bitki bazlı beslenmeye daha uygun olduğunu bilimsel kanıt ve dayanaklarıyla anlatan bir yazıyı; hiç üşenmeden, saatler harcayarak o videoya yorum yapmış olan herkesin yorumunun altında paylaştım.

O yazının linkini paylaştığım 500 yorum yaptım bir kaç saat boyunca... ve youtube, bunu spam olarak algıladı ve bu esnada hiç bir uyarı mesajı göndermeden; sadece kanalımın silindiğine dair bir e-posta gönderdi. İtirazım da kabul edilmedi.

Sorun değildi bu benim için... yani, altı üstüü bir kanal... çok da gerekli bir şey değil benim için; o silinir, başkası açılır falan... Hatta, belki de bu olayda, benim için, şu an farkında olmadığım başka iyilikler de vardır... Genelde, pozitif bakarım yaşadığım olaylara...

Ama...

Neye üzüldüm biliyor musunuz?

İnsanların bilinçlenmesini sağlayacak; hayvan yaşamına belki de daha fazla saygı duymalarını sağlayacak o yazının linkini verdiğim bütün yorumların da kanalımla birlikte silinmiş olduğunu öğrenmeme üzüldüm...

Yani, tamam kanal silinseydi falan... ama yorumlar... saatlerce, her bir insanın bilinç kapılarının aralanmasını sağlayacak o yazının linkini hiç üşenmemecesine paylaştığım o yorumlar...

Onlar kalsaydı en azından...

Hepsi, öncesi de dahil olmak üzere; yaptığım bütün yorumlar silinmişti...

Sağlık olsun...

Belki de, daha merhametli ve adil bir bakış açısına evrilecek iyi insanlar, başka bir şekilde buluşurlar benzer yazılarla...

İşte o yazı:  https://pewat.blogspot.com.tr/2017/07/veganlarn-karslastg-sorular-aslanlar-da.html

Youtube, e-posta adresim üzerinden her türlü içeriğini paylaşmamı da engellemiş olduğundan, o videonun sadece linkini ekleyebiliyorum buraya... Merak edenler, aşağıdaki linkten izleyebilirler o videoyu:

https://www.youtube.com/watch?v=aTI10jaWFQo

.....MANİU.....


24 Aralık 2017 Pazar

NASIL ANLADIM?

Kur'an-ı KERİM'i doğru anlamak için ayetleri gerçek çevirilerden okuyun...


.....HOLİSTİK HATA VE UTANÇ.....


Kur'an - KERİM'i okuduğunu ve beğenmediğini söyleyenler...

Sizi, İslam dininden uzaklaştırdığını düşündüğünüz ayetlerin isimlerini söyler misiniz lütfen?

Hepsine, aklımın ve bilgimin yettiği ölçüde cevap vermeye çalışacağım...

Önceden ben de, kendine Müslüman diyen insanların yaptığı kötülüklere bakıp; safça ve haddim olmayarak yargılardım İslam dinini. Sanki o kötü insanların yaptıkları; bütün bir dinin hatası gibi gelirdi. Bilinçsizce, ALLAH'ı zalim ve kötü olmakla suçlayıp, isyan ederdim ve ateist olmanın en doğru seçim olduğunu sanırdım. Ateist olduğumu söylemezdim Müslümanların yanında; ama içten içe reddederdim mükemmel bir ALLAH'ın varlığını...

İslam'ı reddeden ve buna gerekçe olarak, Işid'i; ya da "Müslüman" kimliğine vurgu yapılarak tanıtımı yapılan bazı yurtlarda, bazı kötülüklere imzasını atmış "sözde" Müslüman'cıkları sebep gösteren şuurları körleşmiş kişilerin bu gün yaptıkları gibi yani...

Oysa, tam bir bilinçle düşünüldüğünde ve yeterli araştırma yapıldığında; net bir biçimde anlaşılabilir, Işid'in de; adı geçen o yurtlarda; suça bulanmış o sapıklıkları yapanların da İslam'la uzaktan yakından alakaları olmadığı ve bu tür olayların, özellikle İslam dinini karalamak için bazı gizli oluşumlar tarafından özellikle planlandığı...

Yani, o kadar bayat ve ucuz bir numara ki; bu... Hâlâ bu tür oyunlara gelinebildiğini ve sonradan pişman olunabilecek yargılarda bulunulabildiğini gözlemlemek sinir bozucu...

Çünkü İslam, kişilerin; kurumların ve kendine Müslüman etiketi yapıştırmış olanların kişisel hatalarının üzerinde/üstünde ve bunlardan bağımsız bir dindir...

Ve seneler, seneler önce; ben de aynı kör algıyla; İslam'ı yargılama hatasına düşmüş ve ne acı ki; ALLAH'a isyan etme hatasında bulunmuş bir zavallıydım...

Utanarak ve üzülerek yazıyorum bu cümleleri...

O kadar acizce, kör bir bakış açısına sahipmişim ve resmin bütününü değil de; sadece tek bir noktasını bile görmekten o denli acizmişim ki...

Keşke o hataların hiçbirisini de yapmasaydım diyorum şimdi...

O isyanlarımdan ne kadar utandığımı tarif edebilecek bir kelime de yok maalesef... Utanıyorum...

Benim hatalarım, cahilliğimdendi; bilgisizliğimden... O ergenlikten çıkamamışlığın verdiği kendini beğenmişlikten; o kendimi bişey sanmalarımdandı...

Kördüm...


Oysa, bilmediğim ne çok şey varmış...

Kur'an - ı KERİM'i, yanlış çevirip; bunu sanki ALLAH'ın sözleriymiş gibi kitaplaştıranların olduğunu öğrendim mesela...


Eskiden internet yoktu ve insanların, çevirileri kıyaslaması çok zordu... Bunun için hem fazladan para; hem de zaman gerekiyordu ve insanların İslam dinini karalamaya çalışanların varlığından ve dolaplarından haberleri dahi olmadığı için; akıllarının ucundan bile geçmiyordu Kur'an - KERİM'in orijinal ayetlerinin yanlış; ya da farklı çevrilebileceği...

Tıpkı, peygamberimizin hiç söylemediği sözlerin; sanki peygamberimiz tarafından söylenilmiş gibi gösterilmeye çalışıldığı sonradan "uydurulmuş" o hadisleri örnek göstererek, insanları dinden soğutmaya çalışanların olduğunun akıllara gelmemesi gibi; ya da aynı kişiler tarafından peygamberimizin hiç yapmadığı halde, "çocuk yaştaki kişilerle evlendiği YALANI" atılarak; peygamberimize "pedofil" iftirasının atılması gibi... Evet, iftira diyorum; iftira olduğunu biliyorum; çünkü sonuca, yani Kur'an - KERİM'e bakıyorum ve o kadar yetkin ve mucizelerle dolu, bilime ışık tutan ve pek çok keşfin yapılmasına önayak olan Kur'an-ı KERİM'i yazması için yüce ALLAH'ımızın elçi olarak seçtiği; peygamberliğe layık gördüğü birinin; o tür hatalar yapmasına izin vermeyeceğini biliyorum. Çünkü sonuç, yani Kur'an-ı KERİM, sapık bir pedofilin; ya da İslam düşmanları tarafından uydurulmuş o bazı hadisleri söyleyebilecek kadar kötü biri tarafından yazılmış/iletilmiş olmayacak kadar mükemmel bir kitaptır. Uydurulmuş değil; orijinal çevirileri okuyan herkes bunu görebilir...

Konumuza dönersek...
İnternetin, hızlı bilgi alma konusundaki kolaylıkları sayesinde; o araştırmaya üşenen kalabalıkların arasından sıyrılıp; başladım Kur'an - KERİM araştırmalarıma...

Ve araştırdıkça, her ayetin farklı çevirmenler tarafından yazılmış; farklı anlamlara gelen; yorumlar eklenmiş; normalde ayetin orijinalinde hiç yer almayan kelimelerin de bazı çevirilere, sanki ALLAH'ın sözleriymiş gibi yazıldığını; ve ayetin orijinalinde geçen bazı kelime ve cümlelerin de; yine o bazı çevirmenler tarafından yazılmış meal kitaplarında hiç yer almadığını fark ettim...

Hayret ederek, "Nasıl bu kadar cesurca ayetleri bambaşka bir biçimde insanlara sanki gerçek çeviriymiş gibi sunmaya yeltenebilmişler; nasıl bir gaflet; nasıl bir şuursuz cesaret!" diye şaşırıp kaldım ayetlerin sadece ALLAH'ın kelimeleriyle yazılmış doğru çevirileriyle; bozulmuş çevirilerini her karşılaştırdığımda!


Sonra, Kur'an - KERİM'i, sadece ALLAH'ın kelimelerinden; yorum katılmamış, orijinal çevirilerden okumaya başladım...

Okudukça utandım geçmişimdeki bütün hatalarımdan, isyanlarımdan...

Okudukça daha iyi anladım ALLAH'ı...

Okudukça, ALLAH'ın, bizlerden istediği her şeyin; aslında sadece bizlerin iyiliği için olduğunu ve ALLAH'ın bize karşı gerçekten çok merhametli ve lütufkar olduğunu; bizleri gerçekten çok sevdiğini ve önemsediğini anladım...

Anladıkça utandım inançsızca ve isyanla geçen yıllarımdan...

Utandıkça, eğildi başım önüme...

Eğildikçe, daha da olgunlaştığımı ve bilinçlendiğimi fark ettim...


O, bizi gerçekten önemsiyor, seviyor...


O gerçekten bizim iyiliğimizi istiyor...

O'nun bizlerden istediği her şey, aslında sadece bizleri daha da geliştirmek ve akıllarımızın ve irade kuvvetimizin artması için...

O bizim bu gezegende, barış ve güven içinde yaşayabilmemiz için koyuyor bazı kuralları...

O bizi, gerçekten önemsiyor; seviyor ve bazılarımız, eskiden ben de dahil olmak üzere maalesef, nankörlüğümüz ve aklımızın bir karış havadalığı yüzünden; anlayamadık; göremedik bu gerçekleri...

Eğer, ben O'nun mükemmelliğini anladıysam; siz de anlayabilirsiniz diye umut ediyorum...

Kuran'ı KERİM'i orijinal çevirisiyle, ALLAH'ın sadece kendi sözlerinden; yorum katılmamış haliyle yeniden okumayı deneyin...

Anlayacaksınız ne demek istediğimi...

Bazı ayetlerin, o ayetlerin gerçek karşılıklarından nasıl farklı çevrildiğini; nasıl değiştirildiğini ve hatta bozulmaya çalışıldığını anlayabilmeniz için; http://www.kuranmeali.org/ adlı sitenin, araştırmalarınızda sizlere gerçekten yardımcı olacağına inanıyorum; lütfen, zaman bulduğunuzda, en azından biraz da olsa göz gezdirin...

ALLAH, hepinizi de, şükretmeyi bilen; sadık, vicdanlı ve iyi kullarından eylesin... Amin.

HEY RUSYA'DAN BLOĞUMU İNCELEYEN HACKER!

Hacker diyorum, çünkü bu dönemde internet explorer gibi bir programı sadece hackerlar kullanır...
Neredeyse, bloğumdaki bütün yazıları inceliyorsun. Bu garip; çünkü bloğuma senin kadar ilgi gösteren bir google, bir ABD; bir de Belçika... (Muhtemelen, google'ın normal yayın kaydetme süreci dışında kalan Belçika ve diğer yabancı ülkelerden olanlar ajandır... :) Çünkü genelde, ıssız bir blogtur buraları... Yani öyle pek kimse uğramaz.
Özetle, merak ettiğin şey nedir?
Açık açık sorabilirsin asıl öğrenmek istediğini?
Ajan falan mısın?
Ya da Ayyıldız Tim'in Rusya ayağından biri mi? :)
Ee, sor bakalım; neden bu kadar inceliyorsun bloğumu?

9 Aralık 2017 Cumartesi

7 Aralık 2017 Perşembe

ÇOMAR KİME DENİR?

Çomar iyi bir şeydir. Neden mi? Çünkü sadakati simgeler... yediği kaba pislememeyi... Verilen suyun, yemeğin; sağlanan barınacak yerin değerini bilmeyi simgeler... Ve sana iyilik yapan için savaşmayı; iyilik yapanı korumak için ne denli gözünü karartabileceğini de simgeler aynı zamanda... bu nedenle iyidir çomar olmak ve çomar denmesi. Çünkü, bu seni, yediği kaba pisleyenlerden ve barındığı vatana ihanet edenlerden ayırır.
Senin ne denli sadık ve cesur olduğunu anlatır... Değer bildiğini; dürüst olduğunu; daima iyinin yanında ve mazlumun bekçisi ve koruyucusu olduğunu gösterir... Sana ne kadar para ve mal vaadinde bulunulursa bulunulsun; SAHİBİNE, yani ALLAH'a ihanet etmeyeceğini de anlatır. Ve bilirler aynı zamanda... bilirler, senin yaşadığın ülkenin evlatlarına ve üzerinden beslendiğin topraklara herhangi bir yanlış yapmayacağını bilirler...
Bu yüzden, sadece vatan hainleri ve yedikleri kaba pisleyen nankörler sevmezler çomarları, hor görürler... Çünkü işlerine gelmez saldırmayı planladıkları sürüyü, gözleyen; bekleyen ve korumak için hazır bir şekilde dişlerini gösteren bir çomarın orada olmasını sevmezler... İşlerine gelmez çünkü, çünkü çomarlar oldukça sürü korunacak; onlar planladıkları saldırıları gerçekleştirmekten aciz kalacaklardır...
Bu yüzden işlerine gelmez çomarların varlığı...
Onlar kuzu maskesiyle sürüye yanaşmayı planlayan ve çomarların gelişmiş koku alma duyuları sayesinde sürekli engellenen bir kaç yüzlü vahşilerdir çünkü... Bu yüzden, hiç bir zaman sevmeyecekler çomarları... Ama kıskanarak ve imrenerek...
İçten içe, "Keşke bizim de her zaman bize sadık kalacak ve bizi hep koruyacak çomarlarımız olsaydı!" diyerek...


İyi bir şeydir çomar olmak yani...
Bu nedenle, ben çomarım... ve çomarlığımla gurur duyuyorum.

Bu arada dikkat edin, toplumu "çomarlar ve çomar olmayanlar" diye ikiye bölmek isteyen o hainler; modası geçmiş klişe planları doğrultusunda bunu yapmaya çalışan ve kökeni yurtdışına dayanan "Lions, Rotary Kulübü, Bohemian Kulübü" gibi Mason temelli teşkilatlara üye olanlardan ve onların kandırdıklarından başkası değiller...

Hatırlanması gereken bir şey daha var; hatta altı çizilmesi gereken: Milletlerin bekası, toplumun en küçük yapı taşı olan aile kurumunun korunmasıyla sağlanır. Ve insanlarda, "Ahlak kötüdür!" algısı oluşturmaya çalışarak; her türlü iğrençliği "özgürlük" gibi göstermeye yeltenerek; aslında amaçladıkları şey, toplumları toplum; milletleri millet yapan aile kurumunun kökünü kazıyarak; kolayca yönlendirilen travmatik toplumlar yaratmaktan başka bir şey değildir.
İşte bu yüzden sevmiyorlar çomarları; bu yüzden iyi olan değerlerin savunucularını hakir göstermeye çalışıyorlar algı operasyonlarıyla!


Yani, biri size "çomar" diyorsa; ülkeniz ve ülke bütünlüğünün sağlanması için gerekli olan aile kurumu için, iyi bir şeyler yapıyorsunuz ve doğru yoldasınız demektir! Çünkü, sadece bizi biz yapan değerleri çözmeye çalışarak; toplumumuzu ve millet olma bilincimizi yok etmeye çalışan hainler, onların deyimiyle "çomarlığımızdan" rahatsız olurlar!

"Vatanını seven ve yediği kaba sadık herkes çomardır!" diyerek noktalıyorum bu yazımı...

Hepimize, çomarların bekçiliğinde mutlu ve güvenli günler efendim...







11 Kasım 2017 Cumartesi

KÜFÜR EDECEKSENİZ, "AHLAKLI" KÜFREDİN; ÇÜNKÜ.....

Dilde Devrim, Dillin Kötü Kelimelerden Arındırılması İle Toplumların Ve Kültürlerin Yeniden İnşaası...

Bazı kelimeler kutsaldır... Kutsallıkları, kelimenin ifade ettiği anlamın; suçsuz, saf ve temiz canlıları işaret etmesinden kaynaklanır. O nedenle, lütfen küfürlerinizden ve beddualarınızdan hayvan isimlerini ve 'çocuk' kelimesini çıkarınız. Çünkü tıpkı, hayvanlar gibi; çocuklar da masumlukları nedeniyle kutsallardır. Sizin kirlenmiş kelimelerinizin negatif enerjilerinin hedef/odak noktası olmayı hak edenler çocuklar ve hayvanlar değiller. Mesela, "O... çocuğu" derken, "çocuğu" kelimesi yerine başka bir kelime kullanın ille de küfür edecekseniz. Umarım anlatabilmişimdir, çünkü kelimelerimizle dünyalarımızı her gün yeniden inşa ederiz.

2 Kasım 2017 Perşembe

TRİPTOFAN NEDİR, NEDEN ÖNEMLİDİR? MUTLU VE ZİNDE HİSSETMEMİZ VE KANSERDEN KORUNABİLMEMİZ İÇİN, NEDEN TRİPTOFAN ŞARTTIR?

Triptofan İsimli Amino Asit neden çok önemli? Triptofan'ın Formülü PNG


Buyurun hep birlikte inceleyelim...

Triptofan, beynin “iyi hissetme” kimyasalı olan serotoninin bir ön-maddesidir.


Bu esansiyel amino asidi yüksek miktarda içeren gıdaları tüketmek, vücutta serotonin adlı nörotransmitterin daha fazla salgılanılmasını sağlar. Vücudunuzda yeterli miktarlarda serotonin olursa, bu hem uykularınızı düzene sokan ve sizi kanserden koruyan melatonin hormonunun sentezine imkan tanır; hem de iyi derecede serotonin oranlarına sahip bireyler; kendilerini DAHA MUTLU, DAHA KEYİFLİ VE ENERJİK hissederler...
Uzun süreli stresin, fazla miktarlarda kortizol salgılanmasına neden olduğu; kortizol hormonunun ise TDO ve IDO adlı iki enzimin etkinleşmesine sebep olduğu; bu iki enzimin etkileşiminin ise triptofan yıkımına yol açtığı; dolayısıyla, triptofan eksikliğine bağlı serotonin yetersizliğinin ortaya çıkması gibi bir sonuçla ve dahi serotonin eksikliğine bağlı depresyon vak'alarıyla yüzleşilmesi gibi problemlerin başlıca biyolojik - kimyasal gerekçeleri olduğu akıllarda tutulmalıdır.
Özetle, triptofan yıkımını önlemek için; strese neden olan her türlü yayından ve içerikten UZAK DURUNUZ.
Daha iyi anlaşılabilmesi için; dalga yansıması yaparak bir kere daha tekrar edeceğim:
*Kanser önleyici hormon olan MELATONİN, SEROTONİNDEN sentezlenir. Yani, melatonin için, ille de serotonin şart.
*Mutluluk hormonu serotoninin üretilebilmesi içinse, TRİPTOFAN gerekir.

*Triptofanın sentezlenebilmesi için, STRESTEN UZAK DURMAK gerekir; çünkü stres anında salgılanan kortizol hormonu, triptofan yıkımına neden olan iki enzim olan TDO ve IDO'nun etkinleşmesine sebebiyet verir. Bu nedenle, stresten ille de uzak durmak gerekir.

*Bu arada, serotonin gün ışığında, melatoninse karanlıkta salgılanır. Yani, gündüzden de; geceden de, bu iki sürecin kendilerine has ışık hallerini dikkate alarak faydalanmak lazım...

Triptofan Hangi Yiyeceklerde Bulunur?


*Yumurta, badem, soya, mandalina, muz, kakao, susam, fıstık, un, mercimek, fasulye ve kahvaltılık tahıllarda yüksek oranlarda triptofan bulunur.

EK BİLGİLER:

*Triptofan proteinleri oluşturan 20 aminoasitten biridir.

*Genetik kodu UGG'dir.
*Formül: C11H12N2O2

*İçinde Çözündüğü Madde: Su

*Triptofan, Nonpolar bir aminoasittir. İndol halkası içerir. Esansiyel bir aminoasittir.
*Triptofan, glukojenik ve ketojenik aminoasittir; piruvat ve asetil KoA üzerinden yıkılır.

ZEKİ OLMANIZI İSTEMEYENLERİN PLANLARINI DEŞİFRE EDİYORUM!

Özellikle bazı ülkelerde, neden aile içi eğitimde aşağılama ve şiddeti, çocuk tacizlerini pohpohlarlar; internet - tv. - müzik gibi ögeleri ve alt yapıları kullanarak neden bilinçdışı mesajlarla teşvik ederler bazı şeyleri? İşte nedeni bu: Gelişmemizi istemedikleri için! Bu ülke, hak ettiği başarıyı bir türlü elde edemesin diye; insanlığın ilerlemesinden rahatsız oldukları için! Daha neler neler!


KORPUS KALLOZUM ETKİSİ



KORPUS KALLOZUM VE BİLİŞSEL SÜRECE VE DAVRANIŞLARA ETKİLERİ

Psikiyatrist Dr. Tanju Sürmeli, “Sen aptalsın”, “Asla bir baltaya sap olamayacaksın”, “Neden biraz kuzenin gibi olamıyorsun!” benzeri ebeveynlerin ifadelerinin, beyin hücrelerini azalttığına dair araştırmalar olduğuna dikkat çekmiş ve çocuklarına aşağılayan tarzda yaklaşan ebeveynleri uyarmış. Harvard Tıp Fakültesi’nden Nöropsikiyatri Uzmanı Doçent Doktor Martin Teicher da; “Bu değişiklikler fiziksel ve cinsel istismarla sınırlı değildir; sözlü saldırının bile gelişmekte olan bir beynin yapılanmasında değişikliğe yol açacağı yönünde her geçen gün artan kanıtlar vardır” demiş. Bu zarar verici etkiler, beynin hassas bölgelerindeki küçülme ve epilepsiyi taklit eden anormal beyin dalgaları ile ilişkiliymiş. Araştırmalar, beynin sağ ve sol loblarını birbirine bağlayan kalın kablomsu 'korpus kallozum' isimli sinir hücrelerinin, istismara uğrayan çocuklarda normalden daha küçük olduğunu göstermiş! Başka bir araştırmada, 51 hasta ve 97 sağlıklı çocuğun beyin taramalarını karşılaştırmışlar. Araştırmacılar, erkek çocukların yeterli bakılmamasının korpus callosumda ciddi küçülmelere yol açtığı bulgusunu edinmişler. Cinsel istismara uğrayan kız çocuklarda da anormal bir küçülme söz konusuymuş! Teicher buna ek olarak: “Daha küçük bir korpus kallozum, beynin iki yarısı arasında daha az bütünlüğe sebep olur ve bu da ruh hali ve kişilikte dramatik değişimlere neden olabilir.” demiş!
İstismara uğrayan kişilerdeki beyin taramaları, aynı zamanda duygu ve dikkat ile ilgili beyin bölgelerinde azalan bir aktivite göstermiş. Cinsel istismar ya da yoğun sözlü eziyet geçmişi olan hastalar, serebellar (beyincik) vermis (orta hattındaki parçası) olarak adlandırılan beynin bir bölgesinde daha az kan akışı göstermişler. Vermis, sağlıklı kişilerin duyularını dengede tutmalarında yardımcı olan bir organ, ancak 'çocukluk istismar geçmişi olan kimselerde' Vermis'teki bu dengeleyici işlev bozulmaya uğrayabiliyormuş.
Teicher, Vermis’in genetik faktörlerden daha çok 'ÇEVRESEL FAKTÖRLERDEN' ciddi anlamda etkilendiğini belirtmiş.
Hareket bu durumu tetikler ve Ulusal Sağlık Enstitüsü’nden araştırmacılar da dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocukların sürekli olarak normalden küçük boyutlar gösterdiğini tespit etmişlerdir. Psikiyatrist, Dr. Tanju Sürmeli, “Dikkat eksikliği ve öğrenme zorluğu çeken çocukların önemli bir kısmı ailesi tarafından ders çalışmadıklarında, derse motive olamadıklarında, dikkatlerini derse veremediğinde aşağılanmakta, “falan daha iyi yapıyor sen neden onun gibi olamıyorsun” diye karşılaştırmalar yapılmakta ve bazıları sonunda fiziksel şiddete bile maruz kalmaktadır” diyor.


YAŞAM SÜRESİ, EPİFİZ BEZİ VE FLORİD!!!!!


Sadece travmalarla mı küçültmeye çalıştılar beyinlerimizi?
Diş macunlarına ve içme sularına karıştırdıkları florid adlı kimyasalla da!
Ki; florid, aynı zamanda kanser önleyici melatonin hormonunun salgılanmasından sorumlu epifiz bezinde de kireçlenmeye neden olarak; bu bezin işlevini yerine getirmesine engel olan bir madde! ÜSTELİK, "PİNEAL BEZ" DE DENİLEN EPİFİZ BEZİNİN SAĞLIKLI OLMASININ, YAŞAM SÜRESİNİ ARTIRDIĞI DA BİLİMSEL OLARAK KANITLANMIŞTIR! FARKINDA MISINIZ? ÇOK YAŞAMANIZI İSTEMEDİKLERİNİN?!!!!


ZEHİRLİ YEMEK TARİFİ


BİR KEPÇE KAŞIĞI ARSENİK


İçme sularına katılan diğer bir zehir olan arsenikten bahsetmeme gerek yok sanırım!
Zamanında, Çevre Sorunları Ve Gazeteciliği dersine giren, prof. ünvanlı hocamız; arsenik yüzünden, dışarıda çay bile içmediğini söylemişti!


BİR KEPÇE KAŞIĞI SİYANÜR


Ya E-536 kodlu, sofra tuzlarının akışkanlığını sağlayan/topaklanmasını önleyen potasyum ferro-siyanür adlı zehre ne demeli?!

Sofrada öğütme tuzu kullanıyorum öğrendiğimden beri, kaya tuzu; ya da deniz tuzunu, değirmenli tuzluklarda öğüterek kullanıyorum.


BİR ÇORBA KAŞIĞI SODYUM BENZOAT VE DİĞER ZEHİRLERDEN DE BİRER TUTAM!


Kalsiyum klorür, sodyum benzoat gibi zararlılara ne demeli ya? Vitaminlerin içine bile katmışlar! Çoğu hazır gıdada mevcut!


BİR BARDAK GDO'LU KANSERE NEDEN OLAN MISIR


Genetiğiyle oynanan ve DNA'larda kalıcı değişikliklere neden olan mısırdan hiç bahsetmiyorum bile!

Bütün bu maddeleri eklediğiniz zaman, ortaya yavaş ve sinsice oldüren zehirli bir yemek çıkacaktır. Düşmanınıza bile vermeyin bu yemekten efendim, benden söylemesi!


ÖNCEDEN NASIL BİR SALAK VE NASIL BİR SAFTIM?


Yıllarca, çok salak ve saf bir insan profili çizdim. Ve bazı gerçekleri öğrendiğim bir kaç yıl öncesine değin; hep çeşme suyu kullanır, diş macunlarını fazla sıkardım. Sadece bu da yetmiyormuş gibi, aynı zamanda floridli sözde diş dostu sakızlardan çiğnerdim hep!

Bu maddeleri kullanmayı bıraktıktan sonra, algılarımda; ya da algı biçimimde köklü değişiklikler oldu. Eskiden fark edemediğim şeyleri fark edebilmeye başladım. Düşünce sistemim ve değer yargılarım değişti.
Mesela, önceden bir insana duyulan türde aşkın, dünyadaki en önemli şey olduğuna; aşık olunan kişi olmaksızın, hayatın da bir anlamı olmadığına inanıyordum. Biraz duygusuzca görünebilir oradan bakınca; ama, şu anda insanlara, ya da karşı cinse duyulabilecek türden bir aşka inanmıyorum. Çünkü bunun mantıksızlığını apaçık görmekteyim...
(Bana göre, gerçek aşk; sadece Yaratan'a duyulabilir... O hiç bırakmayacak; hep sadık, hep iyiliğimizi isteyen Yaratan'a...)
Önceden, kendim öyleyken; şimdi, aşk için kendini perişan edenlere, aşk için intihara teşebbüs etmeye çalışanlara hayret ediyorum.
Hayatta, insanlara duyulabilecek türde aşk(?)lardan, karşı cinse duyulabilen türde yoğun ve bağımlılık (Sadakat anlamındaki bağlılık değil kastettiğim.) türündeki hislerden daha önemli o kadar çok şey var ki... Nasıl olur da, insanlar bu tür basit ve aslında gerçekten önemsiz olan şeyler yüzünden kendilerine zarar vermeye kalkabilirler?
İşte nedeni, yiyeceklerimize gizlice karıştırılarak; mantıklı düşünmemizi engelleyen kimyasallar...

Ama burada vurgu yapmak istediğim nokta, o bazılarının, insanlara duydukları aşk yüzünden o depresif ruh haline bürünebilmelerine neden olan şeyin; hayattaki diğer ve daha muhteşem bağlantıları göremiyor olmaları olduğu ve bu körlüklerine, gerçek anlam bağını kuramıyor olmalarına neden olan şeyin ise; aslında algılarının bazı kısımlarını felç eden yukarıda saydığım kimyasallar olduğu ve buna paralel olarak da, beyinlerini yeterince kullanamıyor olmalarının onları, bu önemsiz/değmeyen/geçici acı(?)larla baş etmek zorunda bıraktığıdır.
Düşünsel, duygusal ve algısal anlamda; yukarıdaki basit örnek, yaşadığım değişimin sadece küçük bir kısmını gözler önüne sermek için verdiğim minimize edilmiş bir detaydı. Tabii, tecrübe ettiğim bu köklü değişimde; salt hazır gıdalardan, floridli; e536'lı arsenikli, tatlandırıcılı ve potasyum; ya da kalsiyum klorür gibi koruyuculu maddelerden uzak durmamın etkisi yok; aynı zamanda, sonradan epifiz bezi kireçlenmesini giderdiğini öğrendiğim limonlu suyu, sabahları açken içmemin; yiyeceklerim arasına beyin sağlığına ve hafızaya çok önemli etkileri bulunan havucu, cevizi ve pekmezli suyu eklememin ve sol elimi de aktif olarak kullanmaya başlamış olmamın da etkileri yüksek. (Öteki elinizi kullanmaya başlamanız ve daha sonra; her iki elinizi aynı anda kullanmaya başlamanız; gerçekten çok önemli beyin gelişimi açısından.)


IQ puanım gözle görülebilecek derecede artış gösterdi.


Ve geçmişime baktığımda, "Ne kadar salakmışım. Nasıl bu denli salak olabildim?!" demekten alamıyorum kendimi... Gerçekten inanamıyorum yaptığım saflıklara... Değişimim benim bile kendime fazlasıyla şaşırmama/hayret etmeme neden oluyorsa, gerisini siz düşünün...

Sadece florid maddesi yüzünden mi aptaldım; yoksa sadece sağ elimi kullandığım için mi; ya da travmalarla dolu çocukluğum yüzünden mi, bilmiyorum. Belki, hepsi yüzünden. Ama sonuç olarak, şunun bir kez daha altını çizebilirim: Floridden, çeşme sularından, yapay tatlandırıcılardan, hazır gıdalardan, gıda koruyucusu olarak lanse edilen koruyucu maddelerden UZAK DURMAK, beslenmenize, limonlu içme suyunu, pekmezi, havucu ve cevizi eklemek ve de hangi elinizi kullanıyorsanız; kullanmadığınız öteki elinizi de kullanmaya başlamanız; algı şeklinizi, olayları değerlendiriş yeteneğinizi ciddi oranlarda arttırıyor.

Kanser önleyici zerdeçali, metabolizma hızlandırıcı baharatları da beslenmenize eklemenin faydaları var elbette.

Unutmadan söyleyeyim: ekmeği, beyaz undan yapılmış gıdaları ve beyaz şekeri de çıkarmıştım beslenme biçimimden.

Zaten, beyaz unun içine karıştırılan sistein adlı maddenin de, ne denli zararlı olabileceği kanıtlanmışken... size de uzak durmanızı öneririm.

Bkz.

UNDAKİ KATKI MADDELERİ
SİSTEİN'İN ZARARLARI
UNDAKİ ZEHİR SİSTEİN

Bu arada, 2010 yılından beri veganım; yani hayvansal ürünlerin hepsinden uzak duruyorum.
Eklemem gerekir ki;

hayvansal bir ürün yerseniz, o ürünle birlikte, hayvanın kanına/sütüne karışan, kortizol - adrenalin gibi stres ve korku hormonlarını ve de buna ek olarak; o canlıya verilen antibiyotikleri; büyüme hormonlarını ve genetiği değiştirilmiş mısır ve soyadan yapılan GDO'yu da yediğinizi belirtmem gerek.

Yani, hayvansal bir ürün kullandığınızda/yediğinizde, o hayvanın bütün acılarını/korkularını ve stresini de yemiş olursunuz ki; bunu hangi veteriner hekime, hangi doktora sorarsanız doğrular zaten.

Yani, iş sadece yapay/hazır gıdalardan; floridli çeşme sularından ve diş macunlarından ve de sodyum benzoat gibi sözde gıda koruyucularından ve dahi, rafineri, e536'lı (potasyum ferro siyanür-zehir); e173'lü (E554 veya E173 -Sodyum Alüminyum Silikat - zehir) sofra tuzlarından uzak durmakla bitmiyor; aynı zamanda, Dünya Sağlık Örgüt'ü tarafından kanser nedeni ilk 5 madde arasında gösterilen hayvansal gıdalardan da uzak durmanız gerekiyor.

(Rafineri Sofra Tuzlarına Tuzun Topaklanmasını Önlemek İçin Katılan 'E173 - E554 SODYUM ALÜMİNYUM SİLİKAT' Adlı Madde: Dr Abidin Salih, bu madde hakkında şunları söylüyor: “Sodyum alüminyum silikat (E173 veya E554), renklendirici ve nem tutucu olarak kullanılan katkıdır. Zehirlidir ve katkı maddeleri dahil her türlü maddeye karşı aşırı duyarlılığa neden olabilir. Dünyanın çoğu ülkesinde yasaklanmıştır. Alüminyum bazlı nem tutucuların beyin dokularına yerleşerek öğrenme bozukluğu, zeka geriliği ve felçlere sebep olduğu tespit edilmiştir.)

--> GÖRÜYOR MUSUNUZ SADECE TUZLA BİLE BİZLERİ NASIL DA APTALLAŞTIRMAYA ÇALIŞTIKLARINI?




Not:


*Antidepresan olarak satılan, sözde depresyon önleyicilerin; sizi daha da aptal ve hiç bir şeyi düşünemeyen salaklara çeviren maddeler oldukları; hatta bu antidepresanlardan bazılarının insanları intihara sürükleyebiledikleri kanıtlandı. UZAK DURUN.

*Antidepresan yerine, keten tohumu kullanın. Triptofan içeren gıdaları artırın. Serotonin, Endorfin, Oksitosin ve Dopamin hormonlarınızı artıracak bir beslenme ve yaşam tarzını benimseyin.

*Gece uykusunu alarak; ya da ışıksız ortamlarda dinlenerek, melatonin hormonundan iyice faydalanın.

*ALKOL'den kesinlikle uzak durun; çünkü depresyona sokuyor.

*Radyasyon yayan cihazların etkisini minimize etmek için, telefonlarınızı kullanmadığınız zamanlarda kapatın; ya da uçak moduna alın.

*Televizyon denen aygıttan, mümkün olduğunca uzak durun. (Tv. izlemiyorum yıllardır.)

*Yeni kelimeler, yeni bilgiler öğrenin. Öğrendiğiniz her kelime, beyninizde yeni nöral ağların oluşmasını sağlar ve bu da beyin gelişiminize; hafıza yeteneğinize ve öğrenme kuvvetinize katkı demek...

*Ve diğer öneri: İnançlı olun ve DUA edin. İnanmanın, dua etmenin, beyinde hiç olmadığı kadar fazla nöronun aynı anda etkileşim içine girmesini sağladığı bilimsel olarak kanıtlandı.Beynin, odaklandığını gerçeklendirmeye yönelik bir çalışma yapısı olduğu da kanıtlandı, bu nedenle; istemediğiniz şeylere değil; istediklerinize odaklanın.

*Spor yapın ve daha fazla oksijenin hücrelerinize taşınmasına yardım edin.

*Saçma sapan sebeplerden acı çekebilecek kadar hassas bir yapınız varsa; ODAĞINIZI DEĞİŞTİRİN. Odak değiştirmek, beyninizi ve düşüncelerinizi, pozitif şeylere kanalize etmek, sizi daha olumlu ve umutlu bir ruh haline sokarak; bedensel ve ruhsal anlamda daha iyi hissetmenizi sağlayacak çok etkili ve işe yarar bir öneri...

*****Ve yine bilimsel araştırmalar kanıtlamış ki; hayvan beslemek, beynin öğrenme, hafıza ve görsel zeka kısımlarının gelişimlerine gözle görülür pozitif katkılar sağlamakta...Hayvanların, karşılıksız, çıkarsız ve saf dostluklarıyla, sevgileriyle doldurun yüreklerinizi... Onlar size, siz onlara sevgiyle geldiğiniz sürece sadık kalacaklardır ve çoğu insan, hayvanların karşılıksız ve saf dostluklarının, en iyi terapi olduğu konusunda hem fikirler...

Hiçbir ilaç, hayvanların saf sevgilerinden daha kuvvetli bir etkiye sahip değildir...

21 Ekim 2017 Cumartesi

Geliş Sırasına Göre Sure İsimleri



Kaynak: http://www.kuranikerimmeali.com/


  1. Alak Suresi
  2. Kalem Suresi
  3. Müzzemmil Suresi
  4. Müddessir Suresi
  5. Fatiha Suresi
  6. Tebbet Suresi
  7. Tekvir Suresi
  8. A'la Suresi
  9. Leyl Suresi
  10. Fecr Suresi
  11. Duha Suresi
  12. İnşirah Suresi
  13. Asr Suresi
  14. Adiyat Suresi
  15. Kevser Suresi
  16. Tekasür Suresi
  17. Maün Suresi
  18. Kafirun Suresi
  19. Fil Suresi
  20. Felak Suresi
  21. Nas Suresi
  22. İhlas Suresi
  23. Necm Suresi
  24. Abese Suresi
  25. Kadir Suresi
  26. Şems Suresi
  27. Büruc Suresi
  28. Tin Suresi
  29. Kureyş Suresi
  30. Kaaria Suresi
  31. Kıyamet Suresi
  32. Hümeze Suresi
  33. Mürselat Suresi
  34. Kaf Suresi
  35. Beled Suresi
  36. Tarık Suresi
  37. Kamer Suresi
  38. Sad Suresi
  39. A'raf Suresi
  40. Cin Suresi
  41. Yasin Suresi
  42. Furkan Suresi
  43. Fatır Suresi
  44. Meryem Suresi
  45. Taha Suresi
  46. Vakıa Suresi
  47. Şuara Suresi
  48. Neml Suresi
  49. Kasas Suresi
  50. İsra Suresi
  51. Yunus Suresi
  52. Hud Suresi
  53. Yusuf Suresi
  54. Hicr Suresi
  55. En'am Suresi
  56. Saffat Suresi
  57. Lukman Suresi
  58. Sebe Suresi
  59. Zümer Suresi
  60. Mümin Suresi
  61. Fussılet Suresi
  62. Şura Suresi
  63. Zühruf Suresi
  64. Dühan Suresi
  65. Casiye Suresi
  66. Ahkaf Suresi
  67. Zariyat Suresi
  68. Ğaşiye Suresi
  69. Kehf Suresi
  70. Nahl Suresi
  71. Nuh Suresi
  72. İbrahim Suresi
  73. Enbiya Suresi
  74. Müminun Suresi
  75. Secde Suresi
  76. Tur Suresi
  77. Mülk Suresi
  78. Hakka Suresi
  79. Mearic Suresi
  80. Nebe Suresi
  81. Naziat Suresi
  82. İnfitar Suresi
  83. İnşikak Suresi
  84. Rûm Suresi
  85. Ankebut Suresi
  86. Mutaffifin Suresi
  87. Ra'd Suresi
  88. Hac Suresi
  89. Rahman Suresi
  90. İnsan Suresi
  91. Zilzal Suresi
  92. Bakara Suresi
  93. Enfal Suresi
  94. Ali İmran Suresi
  95. Haşr Suresi
  96. Cumua Suresi
  97. Ahzab Suresi
  98. Nisa Suresi
  99. Muhammed Suresi
  100. Talak Suresi
  101. Beyyine Suresi
  102. Nur Suresi
  103. Münafikun Suresi
  104. Mücadile Suresi
  105. Hucurat Suresi
  106. Tahrim Suresi
  107. Teğabün Suresi
  108. Saff Suresi
  109. Fetih Suresi
  110. Maide Suresi
  111. Mümtehine Suresi
  112. Hadid Suresi
  113. Tevbe Suresi
  114. Nasr Suresi